Sosyal Medya Her Şeyden Önce mi Geliyor?
Dün yine maalesef istemeyerek de olsa bir video gördüm, görmez olaydım. Kadını takip de etmiyorum ama her yerde karşımızda. Bu kişi maalesef Dilan Polat.
Eskiden acılar paylaşılmazdı, saklanırdı. Yas, kalpte yaşanırdı. Şimdi ise ekranlarda
Dilan Polat’ın sosyal medya bağımlılığı yıllardır konuşuluyor. Günde onlarca hikâye paylaşması, içerikten ibaret bir hayat yaşaması... Şimdi ise bu bağımlılık, sadece kendisini değil, çevresindekileri de etkiliyor gibi görünüyor.
Dışarıdan bakıldığında bu olay sadece bir story gibi görünse de, aslında toplumsal belleğe kazınan önemli bir an:
Arkadaşım dediği insan, ablasının yasını tutarken bile story çekiliyorsa – ya da buna yönlendiriliyorsa – burada bir şeyler gerçekten kırılmış demektir.
Eskiden acılar paylaşılmazdı, saklanırdı. Yas, kalpte yaşanırdı. Şimdi ise ekranlarda.
Bir kaybın ardından paylaşılması gereken belki bir dua, bir sessizlikken; ekranlarda paylaşılan, “helva kavururken story” oluyor. Hem de yönlendirmeyle, bir nevi "içerik üretimi" baskısıyla.
Sonuç: Bir Story’ye Sığmayan Gerçekler
Günümüz dünyasında acı bile "iyi bir hikâye"ye dönüştürülmeye çalışılıyor. Bu olay da gösteriyor ki sosyal medya, artık yalnızca bir iletişim aracı değil; bir gerçeklik filtresi.
Ama unutmamak gerekir: Gerçek yaslar, story'lere sığmaz. Ve bazen paylaşmamak, paylaşmaktan çok daha insanidir. Bu olaydan şunu anlıyoruz ki Dilan Polat bir bağımlı, sosyal medya bağımlısı, Hayır yaşadığı şeyler bile değiştirememiş kadını. Ne insanlık duygusu kalmış, ne empati duygusu.
Sadece üzülüyorum.
Comments
Post a Comment